Yalçın Rzazadeh

Ermenistan ve Gürcistan İlişkileri

Ermenistan-Gürcistan arasındaki ilişkiler Güney Kafkasya siyasetinin en az çalışılmış konularından birisidir. Bölgenin istikrarı ve güvenliği açısından iki ülke ilişkilerinde kritik öneme sahip olmasına rağmen göz ardı edilmiş birçok konu bulunmaktadır. Her iki ülke de birbiriyle sürdürülebilir ilişkiler muhafaza etmeye çalışmıştır. Ancak bu iki ülkenin bölgesel siyasi ve ekonomik perspektiflerini farklılaştıran ve ikili ilişkilere gölge düşüren bazı temel sorunlar var olmaya devam etmiştir. (1)

Çarlık Rusya’sının Kafkasya’yı ilhak etmesiyle birlikte, Osmanlı ve Kaçar imparatorluklarından bu coğrafyaya yoğun bir Ermeni göçü yaşanmıştır. Moskova tarafından özel olarak himaye edilmeleri ve üretim ilişkilerinin değişmesiyle, Ermeniler Gürcistan’da egemen bir konum edinmişlerdir. Ekonomik merdivenin alt basamaklarında yer alan Gürcüler tarafından Ermeniler kolonileştirici gücün bir parçası olarak görülmüştür. Ermeni milliyetçiliğinin sınırsız büyüklük duygusu ve kibirliliği Gürcü toplumunda Ermenilere karşı olumsuz fikirlerin yayılmasına ve pekişmesine yol açmıştır. Gürcü ulusal uyanışıyla birlikte, modern Gürcü kimliği Ruslarla beraber hem de Ermeni “ötekisi” üzerine şekillenmiştir. İki toplum arasındaki bu tarihsel güvensizlik, iki ülkenin bağımsızlığı sonrası ilişkilerini etkilemiştir. Aynı zamanda farklı stratejik yönelim ve ulusal hedefler ile bu doğrultuda atılan adımlar var olan güvensizliği yeniden beslemiştir. Böylece, iki ülke ilişkilerine güvensizlik sarmalının hâkim olduğu söylenebilir. (2)

Ermenistan ile Gürcistan arasında diplomatik ilişkiler 17 Temmuz 1992’de kuruldu. Bu süre içinde iki ülke yetkililerinin resmi ziyaretlerinde yaptıkları karşılıklı olumlu açıklamalarına rağmen, iki ülke ilişkilerine güvensizliğin ve rekabetin hâkim olduğunu ilk bakışta gözlemlemek mümkündür. Bu güvensizlik ve rekabet ilişkileri derinden etkilemektedir.

1801 yılında, Gürcü Krallığının ilhakıyla başlayan süreçte, Rusya Güney Kafkasya’ya hâkim olmuştur. Bu gelişme Ermeni-Gürcü ilişkileri açısından çeşitli sonuçlar doğurmuştur. Öncelikle, Gürcü Krallıkları’nın işgali sırasında ve sonrasında, Rusya İmparatorluğunu bir hayli uğraştıran, Gürcü isyanları yaşanmıştır. Söz konusu isyanların bastırılmasında bölgede bulunan Ermeniler önemli rol oynamışlardır. Ermeniler oluşturdukları gruplarla hem Gürcü isyancılara karşı Ruslarla omuz omuza savaşmış, hem de kılavuzluk ve haber alma faaliyetlerini büyük ölçüde yerine getirmişlerdir. Öyle ki, Mayıs 1813’te, Rus Kuvvetlerinin Komutanı Rtişçev, İmparator I. Aleksandr’a “hayatlarını Rusların yolunda feda eden” Ermeni milletinin ödüllendirilmesini isteyecek kadar bu durumdan etkilenmişti. Söz konusu olaylar iki toplum arasında süregelen güvensizliği beslemiştir. Bu olgunun günümüze etkisi, olayın yaşandığı dönemdeki etkisinden çok daha büyüktür. Kuşkusuz, Gürcü isyanlarının başarı şansı düşüktü. Fakat, daha sonraki dönemde Ermeni karşıtı duygular gelişip yaygınlaştıkça, geriye dönülerek bu olaya referans yapılması söz konusu duygular açısından pekiştirici rol oynamıştır. (2)

Güney Kafkasya’daki Rus hâkimiyetinin en önemli sonuçlarından biri bölgenin demografik yapısında önemli değişikliklere yol açmış olmasıdır. Kafkasya’ya göç eden Ermeniler, İrevan, Nahçıvan ve Karabağ Hanlıklarının yanı sıra, Gürcistan’ın Sameshi-Cavaheti, Trialeti, Tiflis, Sohum ve Batum gibi bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Bölgeye göç eden Ermenilerin taşınma masrafları Çarlık tarafından karşılanmış, Hazine arazileri ve Müslüman ahaliden satın alınan topraklar göçmenlere dağıtılmıştır. Ayrıca, Ermeniler 10 yıllık bir süre için vergiden de muaf tutulmuştur. Bu göçler sonucunda 1800 yılında Gürcistan’da 47 bin olduğu tahmin edilen Ermeni nüfusu 1832’de 84 bine, 1897’de ise 197 bine ulaşmıştır. Devam eden göçler sonucunda 20.yy’ın başlarında Gürcistan’daki Ermeni nüfusu üç yüz bini aşmıştır. Bu durum, günümüzde iki ülke ilişkilerini etkileyen en temel etkenlerden olan toprak iddialarının kaynağı olmakla birlikte, devam eden süreçte pek çok sonuç doğurmuştur. (2)

Rus egemenliği ile birlikte, Kafkasya’daki Ermeni nüfusun aynı zamanda etkinliği de artmıştır. Bu konuda iki etken başlıca rol oynamıştır. Öncelikle, Ermeniler Moskova tarafından Rus yayılmacılığının geleceği için önemli bir araç olarak değerlendirilmiş, Kafkasya’nın diğer halkları ile eşit görülmemiş, özel olarak himaye edilmiştir. (2)

Ermenilerin Gürcistan’da etkinliğini artıran diğer faktör ise 19.yüzyılla birlikte üretim ilişkilerinin değişmeye başlamasıdır. Gürcü toplumuna feodal üretim ilişkileri hakimdi. Toprak soyluluğuna dayanan feodal üretim ilişkileri yerini kapitalist üretim ilişkilerine bıraktıkça Gürcü aristokrasisi sürekli olarak zenginliğini ve gücünü yitirmiştir. Buna karşılık geleneksel olarak ticaretle uğraşan Ermeni toplumu ise giderek güçlenmiştir. Zaten, tarihsel olarak Tiflis’te küçük fakat zengin bir Ermeni topluluğu mevcuttu. Kafkasya’ya göç eden Ermenilerden ticaretle uğraşanlar da şehirlere yerleştirilmiştir. Ermeniler kısa sürede, tüm bölgenin ticari ve sanayi hayatına hâkim oldular. Kafkas savaşları sırasında Rus ordusuna erzak satmaktan, İran’la şeker ve pamuklu ürünler ticareti yapmaktan, sonra ise Tiflis’te sahip oldukları pamuk, deri ve tütün endüstrilerinden ve nihayet, bankacılıktan yararlanarak sermayelerini geliştirdiler. Gürcü soylularının topraklarını da satın alan zengin Ermeni burjuvazisi Gürcistan’ın ekonomik hayatında egemen bir konum edindi.

19.yy’da iki toplum ilişkilerini etkileyen diğer faktör ise milliyetçilikle tanışmalarıdır. Kafkasya’nın diğer halklarına oranla Ermeniler arasında milliyetçilik daha erken dönemde ortaya çıkıp yayılmıştır. Osmanlı, Rusya ve İran’da dağınık halde yaşayan Ermenilerin çoğunluğu oluşturdukları bir “vatanları” yoktu. Oysa toplumun kendini özdeş hissedeceği “tarihi bir yurt” milliyetçiliğin temel ilkesidir. Bu sebeple de Ermeni milliyetçiliği, kuşkusuz Ermeni milletinin yüceltilmesi gibi duygusal yönlerinin yanı sıra, nihayetinde bütün Ermenileri kapsayan hayali “Büyük Ermenistan” siyasî projesi şeklinde vücut buldu. Gürcistan coğrafyası da “Büyük Ermenistan”ın bir parçası idi. Tiflis Ermeni siyasî düşüncesinin başlıca merkezlerinden birisi haline gelmişti. Ermeni milliyetçiliği ile özdeşleşmiş ünlü “Ermeni Devrimci Federasyonu”-Taşnaksutyun 1890 yılında Tiflis’te kuruldu. Ayrıca 20.yy’ın başlarında Tiflis’te, aralarında Taşnakların yayınları da bulunan 20 Ermeni gazete ve dergisi yayınlanmaktaydı. Bu gazete ve dergilerde Ermeni milletini yücelten, “Büyük Ermenistan” özlemi ile ilgili yoğun propaganda yapılmaktaydı. Öte yandan, tarihsel olarak iki toplumun folkloru, mimarisi, sanat ve edebiyatı karşılıklı etkileşim içinde olmuştur. Bu durum milliyetçilikle birlikte, iki toplum aydınları arasında kendi kültürünün orijinal ve üstün olduğu tartışmalarına yol açmıştır.  Bu çerçevede, coğrafî olarak Gürcistan’a “Büyük Ermenistan”ın bir parçası olarak bakmanın ötesinde, Gürcü kültür varlıklarını da sahiplenmekteydiler. Tiflis’in tarihsel olarak Ermeniler tarafından kurulduğu, Gürcü alfabesinin Ermenilerce oluşturulduğu, Gürcücenin Ermenicenin etkisi altında geliştiği, Gürcülerin Hıristiyanlıkla Ermeniler tarafından tanıştırıldığı, Gürcü mimarisinin Ermeni mimarisinden doğduğu gibi iddialar Ermeni yayınlarında yer almaktaydı. Dolayısıyla, iyi olan her şey ya Ermenilere aitti ya da Ermenilerden etkilenmişti.

Bağımsızlıktan sonra Ermeni milli hareketi ise bağımsızlıkçı ve demokratik bir hareket olarak değil, irredantist (sınırları ayrı halkların birleşmeleri yönündeki faaliyetleri) bir hareket olarak doğmuştur. Tıpkı yüzyılın başında olduğu gibi, yüzyılın sonunda da bağımsızlık Ermenistan’da pek arzulanan bir şey değildi. Her ne kadar, “Karabağ Komitesi” “Ermeni Ulusal Hareketi”ne dönüşürken bağımsızlık ve demokratikleşme söylem olarak kabul edildiyse de mahiyet itibariyle harekâtta köklü bir değişiklik yaşanmadı. Sovyetler Birliği’ne karşı hem bağımsızlık hem de irredantist mücadele vermenin olanaksızlığı bir tarafa, Ermenistan’ın savaş için Moskova’nın desteğine ihtiyacı vardı. SSCB’nin çöküşü Ermenistan’a da bağımsızlık kazandırmış, ancak bağımsızlık konusu Ermenistan’ın gündeminin önceliği haline gelememiş ve temel değere dönüşememiştir. Bu yüzden Gürcistan örneğindeki, Rus nüfuz alanından uzaklaşmak çabası Ermenistan’ın gündeminde yer almamıştır. Dahası, bağımsızlık sonrası Ermenistan’ın hemen hemen her alanda Rusya’ya bağımlılığı giderek artmıştır (daha önce işaret ettik).

Perestroyka süreciyle birlikte Ermenistan’da Cavaheti’ye yönelik de irredantist talepler gündeme gelmiştir. Karabağ Savaşı öncesinde, Ahalkale bölgesinde “Kesinlikle savaş lazım. Bütün kuvvetimizle Cavaheti’yi, Karabağ’ı Nahçıvan’ı isteyelim. Ahalkale’yi isteyelim. Ermeni toprakları yabancıların elinde kalmasın. Atalarımızın dediklerini yapalım, ana vatana katalım” şeklinde, savaş isteklerini dile getiren bildiriler dağıtılmaktaydı. Gürcistan Özgürlük Partisi Başkanı Rezo Şavişvili, 1990 yılında yaptığı bir açıklamada “Ermeniler eğer Dağlık Karabağ konusunu yaratmasalardı, Gürcistan’daki Ermeni bölgesinin Ermenistan’a katılması talebinde bulunacaklardı” değerlendirmesini yapmıştır. Her ne kadar Ermenistan, Dağlık Karabağ örneğindeki gibi Gürcistan’a karşı açık ve sıcak savaş başlatmamışsa da Cavaheti konusundaki iddialarından da vazgeçmemiş, Gürcistan’ın yaşadığı Abhazya, Güney Osetya ve iç savaş gibi gelişmelerden yararlanarak, Cavaheti’deki milliyetçi oluşumları destekleyerek bölgenin neredeyse Gürcistan yönetiminin dışına çıkmasını sağlamıştır. Aslında Dağlık Karabağ sorununun başlamasıyla birlikte, Cavaheti’de de olası bir ayrılıkçı hareketten kaygı duyan Gürcistan’da, dikkatler büyük ölçüde bölge üzerine yoğunlaşmıştı. Bir taraftan, dönemin Gürcistan yönetimi, Cavaheti’nin ekonomik ve sosyal problemlerini çözmeye yönelik programlar geliştirirken, diğer taraftan da bölgedeki Ermeni yoğunluğunu sınırlandırmak üzere, Acara depremzedelerini bu bölgeye yerleştirmeye çalışmıştı. Fakat 1990’ların başından itibaren Cavaheti üzerindeki dikkat giderek Abhazya ve Güney Osetya meselelerine ve iktidar mücadelesine yöneldi. Acara depremzedeleri de bölgeyi terk etmek zorunda kaldılar.

1990’ların ikinci yarısından itibaren Cavaheti’nin fiilî bağımsız görüntüsü giderek değişmeye başlamıştır. Bunda Gürcistan devletinin toparlanması kadar Ermenistan’ın da Cavaheti Ermenilerinin ayrılıkçı eğilimlerini törpülemesi etkili olmuştur. Erivan, Cavaheti konusunda tam bir ikilem yaşamaktadır. Bir taraftan coğrafî konumu sebebiyle kendisi için önem arz eden Gürcistan’la sıcak çatışmaya girmekten kaçınırken, diğer taraftan da Cavaheti Ermenilerinin ayrılıkçılık yönündeki taleplerine de sırt çevirememektedir. Özellikle daha önceki iktidar ortağı olan Taşnaksutyun partisi ve o çizgideki oluşumlar Cavaheti konusuna daha fazla ağırlık verilmesini talep etmekteydiler. Cavaheti’yi Büyük Ermenistan’ın bir birleşeni olarak gören Taşnaksutyun’un stratejisine göre, Dağlık Karabağ’dan sonra sıra “haklarını yeni aramaya başlayan Cavah’a gelmektedir”. Bu bağlamda Cavaheti doğumlu Ermenilerin Erivan’da “Zor Airenik” (Güçlü Anavatan) adlı siyasî bir parti kurmaları da önemli bir gelişmedir.

Öte yandan Gürcistan’ın Ermeni azınlığının ayrılıkçı hareketleri ve bu azınlığın Ermenistan ve Rusya ile ilişkilerine dair rahatsızlığı 2008 Gürcü-Rus savaşı sonrasında zirveye çıkmıştır. Cevaheti Ermenilerinin büyük bir çoğunluğu Rusya’da çalışmaktadır ve Ermenilerin Rusya’da çalışarak elde ettikleri bu gelirler, bölgedeki azınlığın en önemli gelir kaynaklarından birisi olmaya devam etmektedir. 2008 savaşı, Gürcistan vatandaşı olan Cevaheti Ermenilerinin Rusya’ya bu sebeple girişinin engellenmesi veya katı vize süreçlerine tabi tutulmaya başlamaları sebebiyle söz konusu gelir kaynağını sekteye uğratmıştır. Bu değişiklik esasen Ermenistan’ın 2006’da diaspora Ermenileri ile bağların güçlendirilmesi amacıyla kabul edilen yeni çifte vatandaşlık kanununun yürürlüğe girmesi ile aynı döneme gelmiştir. O tarihten günümüze Ermeni liderler daha fazla diaspora Ermeni’sine çifte vatandaşlık almaları yönünde çağrılarda bulunmuşlardır. Bunun sonucunda 2006’dan günümüze on binlerce diaspora Ermenisi çifte vatandaşlığa başvurmuştur. Bugüne kadar, Gürcistan çifte vatandaşlığı kabul etmiyor olsa da 20.000 civarında Gürcistan vatandaşı Cevaheti Ermenisinin Ermenistan pasaportu aldığı öne sürülmektedir. Ermenistan pasaportu alan bu Cevaheti Ermenilerinden bazıları Gürcü makamlarınca yakalanmışlar ve Gürcistan vatandaşlıklarını kaybetmişlerdir ki bu da iki ülke ilişkilerinde yeni bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Gürcistan hükümetince çifte vatandaşlık önündeki engellerin hafifletilmesi yönünde bazı girişimler olduysa da Cevaheti Ermenilerin durumunda herhangi bir değişiklik yoktur. Ermenistan Gürcistan’ın Ermeni azınlığı mensuplarına pasaport dağıtmaya, Gürcü makamları da bu süreci temkinli de olsa göz ardı etmeye devam etmektedir.

Gürcistan için tehlike hiç bu kadar ciddi olmamıştır. Cevaheti Ermeni örgütleri  (ki bunlardan en dikkat çekici olanının adı “Rusya Cevaheti Diasporası) dır. Uzun süreden beri daha fazla öz yönetim hakkı, Cevaheti Ermenicesine bölgesel dil statüsü verilmesi, Ermeni kiliselerinin iade edilmesi ve en dikkat çekicisi Samstkhe-Cevaheti bölgesinde bir “silahsızlandırılmış bölge” kurulması ile son olarak çifte vatandaşlık talebi iddialarını açıkça dile getirmekten çekinmemektedir. (1)

Ermenistan, dış dünya ile bağlantısını güneyde İran ve kuzeyde Gürcistan üzerinden sağlamaktadır. Özellikle stratejik partner olarak gördüğü Rusya ile ilişkilerini ve bugün dış ticaretinin yüzde 80’ini Gürcistan üzerinden sağlayan Ermenistan, Gürcistan ile ilişkilerinin gerilmesi durumunda, Cavaheti’de yeni bir kazanımdan çok, kendisinin zarar göreceğini ve Karabağ’daki kazanımlarını bile kaybedeceğini düşünmektedir. Bu yüzden de Erivan nihayetinde, Cavaheti Ermenilerinin özerklik taleplerini desteklemekle birlikte, daha fazla ileri gitmelerini istememektedir. Ayrıca, özerkliğin ilan edilerek askerî çatışmaya dönüşmesinden çok, mevcut güçlü fiilî durumun korunarak ve bundan yararlanarak siyasî yollarla tescil ettirilmesinden yanadır. (1)

Öte yandan Gürcistan da Cavaheti konusunda bir ikilem yaşamaktadır. Mevcut durumdan memnun olmamakla birlikte, sorunun çözümüne ilişkin atacağı sert adımların bir askerî çatışmaya dönüşmemesi için ihtiyatla yaklaşmakta, mevcut Abhazya ve Güney Osetya sorunlarına bir yenisini eklemekten kaçınmaktadır. Bölgedeki Rus askerî üssünün mevcudiyeti ve zayıf ekonomik yapısı, askerî bir çözüm konusunda Gürcistan’ı sınırlamaktadır. Ekonomik baskı araçlarının kullanılması ise bölgedeki Ermenilerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri veya bölgenin Ermenistan tarafından ilhak olunması ile sonuçlanabileceğinden, Gürcistan bir savaşa girmesi ihtimalinden çekinmektedir. Ermenistan’ın kendisine bağımlılığının farkında olan Tiflis, özerklik taleplerini kabul etmemekle birlikte, sorunun bir askerî çatışmaya dönüşmesinden kaçınarak, bu aşamada fiilî durumun adının konulmadan sürmesini kabullenmektedir.

Ermenilerin Abhazya’nın politik hayatında da önemli yeri vardır. Abhazya Ermenileri de Abhazya’da baş gösteren etnik ayrılıkçı harekâtta yer almış ve hatta Abhazya’da yaşayan sivil Gürcü nüfusun Abhazya’dan kovulmasında başlıca rol oynadığı ileri sürülmüştür. Abhazya Ermenilerinin Krunk adlı örgütünün faaliyetleri ve ünlü Ermeni subayı Mareşal Bagramyan’ın adını taşıyan Ermeni Taburunun Gürcülere yönelik “vahşice” davranışları hem genel olarak Gürcistan’da hem de özellikle Abhazya mültecileri arasında canlılığını korumaktadır. “Gulripi’de katilliğin, sadizimin ve duyulmamış işkencelerin yüzde 90-95’inin suçlusu Bagramyan taburu ve Gulripi bölgesinde yaşayan Ermenilerdir. Bu taburun oluşmasında ve kuvvetlenmesinde Ermeni diasporasının muazzam payı vardır” diyen bir Gürcü tarihçi tanık ifadelerine dayanarak yaşanan olaylarda Ermenilerin Abhaz ve Kuzey Kafkasyalı savaşçılardan daha fazla şiddet uyguladıkları sonucuna varmaktadır.  Daha önceleri Abhazya Meclis Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüş olan Krunk Ermeni Örgütünün Başkanı A. Topalyan Şubat 2002’de Gençlik ve Spor Bakanı olarak atanmış ve bu görevi Mart 2003’e kadar sürdürmüş, Mart 2003’de oluşturulan yeni kabinede yer almamıştır. (2)

Abhazya Ermenilerinin Abhazya’nın ayrılıkçı mücadelesini özümsemeleri iki etkenle açıklanabilir. Birincisi, kısa vadede Dağlık Karabağ sorununa bağlı olarak ayrılıkçılığın genişleyerek meşruiyet kazanmasıdır. Bu durumda Abhazya Ermenilerinin ayrılıkçı hareketteki yeri ayrılıkçılığa destek şeklinde tecelli etmektedir. İkincisi ise uzun vadeli olarak, muhayyel “Üç Deniz Arası Büyük Ermenistan”ın bir parçası-kuzey batı Ermenistan şeklinde telakki edilen Abhazya’nın bağımsızlığına kavuşmasının sağlanmasıdır.

KİLİSE SAVAŞLARI VEYA KÜLTÜREL SOYKIRIM (ETNOSİD) İDDİALARI

Ermenistan-Gürcistan ilişkilerinde varlığını sürdüren bir diğer sorun yumağı ise Gürcistan’daki bazı kiliselerin hangi mezhebe ait olduklarıdır. Bu konuda 19.yy’da iki toplum aydınları arasında yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Çavçavadze başta olmakla “İlk Kuşak” Gürcü aydınları Ermenilerin Gürcülere ait kiliselerden Gürcü yazısı ile olan kitabeleri Ermenice kitabelerle değiştirerek sahiplendiklerini ileri sürmüşlerdir. Bu tartışma SSCB döneminde de iki ülke bilim adamları arasında süregelmiştir. Özellikle iki ülkenin bağımsızlığı ile birlikte söz konusu tartışma yeni bir boyut kazanmıştır. SSCB döneminde doğal olarak kullanılmayan kiliseler Gürcistan yönetimi tarafından onarılarak halkın hizmetine sunulmaktadır. Bu durum hem Gürcistan’da yaşayan Ermeniler hem de Ermenistan’da yoğun tepkilere yol açmaktadır. Şimdiye kadar Gürcistan tarafından 45 Ermeni, 6 Katolik ve 5 de Rus Kilisesinin Gürcüleştirildiğini iddia eden Ermenistan’daki bazı çevrelere göre Gürcistan Ermeni kültür mirasını sahiplenerek “kültürel soykırım” uygulamaktadır.

Öte yandan, Gürcistan’daki kimi kiliselerin Ermenilere ait olduğuna ilişkin Erivan’da, özellikle Bilimler Akademisi gibi devlet kurumları tarafından yapılan yayınlar da Gürcü aydınlar arasında sert tepkilere yol açmaktadır. Ermenistan’da yapılan yayınlarda Gürcistan’da çoğu VI-XVII yüzyıllara ait yaklaşık 650 Ermeni kilisesinin var olduğu iddia edilmektedir. İddia edilen kiliseler Gürcistan’ın toplam 65 bölgesinden 40’na dağılmış durumdadır. Gürcü aydınlar bu iddiaların geçersiz olduğunu ileri sürmekle birlikte, asıl bu iddiaların gelecekte politik talepler için ortaya atıldığından derin endişe duymaktadır.

Ermenistan için Gürcistan, Ermenistan’ın dış dünya ile bağlantısını sağlayan iki önemli koridordan birisi olma özelliğini korumaktadır. Dağlık Karabağ’ın işgali sebebiyle Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye ile diplomatik ilişkileri bulunmazken, güney komşusu İran ise Ermenistan için istikrarlı bir çıkış noktası olmamıştır. İşte bu sebeple Gürcistan Ermenistan’ın dünyaya açılan kapısı olması sebebiyle büyük önem taşıyan bir ülke olmayı sürdürmektedir. Nitekim 2008 Gürcü-Rus savaşı sırasında bu erişim kesilmiş, Ermenistan tamamen izolasyon altında kalmıştır. (1)

SONUÇ

Ermenilerin 19.yüzyılda kolonileştirici gücün bir parçası olarak Gürcistan’a göç etmeleri ve Ermeni milliyetçiliğinin sınırsız büyüklük duygusu ve kibirliliği Gürcü toplumunda Ermenilere karşı olumsuz fikirlerin yayılmasına ve pekişmesine yol açmıştır. Gürcü ulusal uyanışıyla birlikte, modern Gürcü kimliği Ruslarla beraber hem de Ermeni “ötekisi” üzerine şekillenmiştir. İki toplum arasında bu tarihsel güvensizlik, iki ülkenin bağımsızlığı sonrası ilişkilerini etkilemiştir. Aynı zamanda farklı stratejik yönelim ve ulusal hedefler ile bu doğrultuda atılan adımlar var olan güvensizliği yeniden beslemiştir. Böylece, iki ülke ilişkilerine karşılıklı güvensizlik sarmalının hâkim olduğu söylenebilir.

Bununla birlikte, günümüzde özellikle Ermenistan’ın Rus destekli irredantist politikalarının, hatırı sayılır bir Ermeni azınlığı içinde barındıran Gürcistan’da yarattığı tedirginliğin iki ülke ilişkilerinde belirleyici olduğu gözlemlenmektedir. Liberidyan’ın vurguladığı gibi büyük devlet hayalleri kuran ve ideolojik bakış açısı taşıyan bugünkü Ermenistan’ı büyük hedeflere ulaşmak için bir araç olarak gören zihniyetin Ermenistan’da hâkim olması bu tedirginliği güçlendirmektedir. Gürcü aydın çevreleri bu zihniyetin bugün Cavaheti konusunda açık harekete geçmemesinin temel sebebi olarak Dağlık Karabağ dolayısıyla Ermenistan’ın Gürcistan’a bağımlı hale gelmiş olduğunda hemfikirdirler. Bu koşullar altında, iki ülke ilişkilerinde hem tarihsel güvensizliğin hem de özellikle toprak bütünlüğü konusundaki tedirginliğin ortadan kalkmasının temel şartının Ermenistan’ın “normalleşmesi”, geleneksel düşünce tarzını bırakması olduğu söylenebilir.

Devam edecek…

  1. Aslan Yavuz Şir, ERMENİSTAN’LA GÜRCİSTAN ARASINDA YENİ BİR DÖNEM Mİ, YENİ GERGİNLİKLER Mİ? 2019 / 5 AVİM
  2. Kâmil Ağacan, Ermenistan-Gürcistan ilişkileri: Sayı 19, Sonbahar 2005 Ermeni Araştırmaları
  3. Wikipedia: Ermenistan-Gürcistan ilişkileri